Bir sinema insanı: Tomris Giritlioğlu
Senarist, yapımcı ve yönetmen unvanlarıyla çok yönlü bir sinema insanı olan Tomris Giritlioğlu’nun kaybını üzüntüyle karşıladık.
Peki kimdi Giritlioğlu? Sinemamıza nasıl bakıyordu, neler yapmaya çalışıyordu?
1957’de Konya’da doğan Giritlioğlu, eğitim hayatına Ankara’da başladı ve daha sonra Hacettepe Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı’na kaydoldu. Babası onu bir yaz tatilinde Londra’ya yolladı. Giritlioğlu da sinemaya Londra günlerinde aşık oldu.
“Bir gün bir sinemanın önünde çok uzun kuyruklar gördüm. Bekledim, sabrettim ve girdim. Filmi seyrettim ve dünyam değişti,” dedi daha sonra pek çok film izledi. Uzun süre düşünüp taşındıktan sonra babasını arayıp, “Baba, ben okulu bırakıp burada sinema okuyacağım,” dedi.
Babası bu teklifi kabul etmedi. Giritlioğlu da mecburen yurda dönüp Hacettepe’yi bitirdi ve ardında TRT’ye çevirmen olarak girdi. Burada çalışırken TRT Haber Dairesi Başkanı Aycan Giritlioğlu’yla evlendi.
‘GEÇMİŞİMİZLE HESAPLAŞMADAN SAĞLAM BİR GELECEK KURAMAYIZ’
Sinema okuyamamıştı ama kendine bir biçimde kameranın etrafında bir hayat kurmuştu Giritlioğlu. Çocuk programları, eğitim programları, belgeseller derken TRT’de adım adım yükselmeye ve kendini bulmaya başladı. Burası ona bir okul gibi geldi.
1988’de Dramalar Bölümü’ne geçti. 1989’da da “Kantodan Tangoya” adlı ilk filminin senaryosunu yazıp yönetmen koltuğuna oturdu ve bu filmle Fipresci Ödülü aldı.
1991’de çektiği, Feride Çiçekoğlu’nun kitabından uyarlanan “Suyun Öte Yanı” filmiyle 11. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’ne ve Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Ankara Uluslararası Film Festivali’ndeyse En İyi İkinci Film Ödülü’nü aldı.
1994’te Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir öyküsünden uyarladığı, senaryo ve yönetmenliği kendine ait olan “Yaz Yağmuru” adlı filmle sevenlerinin karşısına çıktı. 1996’daysa Mehmet Eroğlu’nun yazdığı “80. Adım” adlı filmi çekti.
Giritlioğlu’nun sinemasında edebiyatın başka bir yeri vardı. Ancak içlerinde en çok ses getireni, 1999’da Yılmaz Karakoyunlu’nun kitabından uyarlanan “Salkım Hanımın Taneleri”ydi. Giritlioğlu’yla Karakoyunlu’nun dostluğunun bir meyvesi de 2009’da ortaya çıkan “Güz Sancısı”ydı. Yönetmenliğe de bu filmle ara verdi.
“Geçmişimizle hesaplaşmadan sağlam bir gelecek kuramayız,” diyen Giritlioğlu, çektiği filmlerde Türkiye’nin yakın geçmişindeki yaraları gözler önüne sermeye çabaladı. Mübadele meselesi, 6-7 Eylül Olayları toplumsal hafızamızda büyük yer etmiş meselelerdi en nihayetinde. Bunlara bir biçimde ışık tutmak, bunları bir biçimde tartıştırmak ve halktan yana, yoksuldan ve ezilenden yana tavır almak gerekiyordu.
SİVAS KATLİAMI VE SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
Giritlioğlu’na göre bir filmi iyi yapan şey başarılı oyuncular ve samimiyetti. Gerek bir filmi tasarlarken gerek o filmin oyuncularını seçerken en büyük kıstası buydu: Samimiyet. Bunun için de en çok güvendiği şey hisleriydi. Beren Saat, Tuğba Büyüküstün, Nejat İşler gibi pek çok ismin şimdiki bulundukları yere gelmesinde Giritlioğlu’nun payı büyüktü.
TRT’den ayrıldığı, özel kanalların bir bir açıldığı 90’lı yıllarda bazı televizyon dizlerinde senaristlik ve yapımcılık görevini üstlendi. Bunlara da bir biçimde kendi imzasını koymayı bildi. Yakın geçmişe olan ilgisi sayesinde birbiri ardına pek çok tarihî dizinin tasarımında yer aldı. ‘Kurşun Yarası’, ‘Çemberimde Gül Oya’, ‘Hatırla Sevgili’, ‘Ihlamurlar Altında’, ‘Asi’, ‘Bu Kalp Seni Unutur Mu?’ bunlardan bazılarıydı.
Bir dizi tasarımcısı olarak Giritlioğlu’na göre önemli olan şey yıldız oyuncu değil, yıldız projeydi, yani senaryoydu. Bu yüzden, emek verdiği yapımların çekim öncesi çalışmalarını çok önemsedi. Hislerine dayanarak senaryodaki karakterleri oyuncularla eşleştirdiğindeyse ortaya daha etkileyici bir sonuç çıktığı aşikârdı.
Ne var ki televizyon dizileri gerek bütçe kısıtlamaları gerek bölüm sürelerinin dönemden döneme uzamasıyla irrasyonel bir yere doğru gidince Giritlioğlu televizyonla da arasına mesafe koydu.
Hülya Koçyiğit’in sunuculuğunu yaptığı Film Gibi Hayatlar programında Sivas Katliamı’yla ilgili bir film yapmayı ve ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü uyarlamayı çok istediği söylemişti ama bunları yapmaya ömrü vefa etmedi. Dileriz, bunları başka yönetmenlerin kadrajlarından izleme olanağı buluruz ve bu sayede Giritlioğlu’nun “vasiyetinin” gerçekleştiğine hep birlikte şahit oluruz.